İCTİMAİ (SOSYAL) HAYATTA SABIR
Maddî ve ma'nevî bakımdan ferdi gelişmenin kaynağı olan sabır, sosyalkalkınmanın da ana unsurudur.Zira cemiyet (toplum) kalkınması maddî ve manevîalanlarda gerçekleştirilecek sabırlı atılımlar ve çalışmalarla sağlanabilir.
Bunun içindir ki Yüce Mevlâmız Enfal Sûresinin kırk altıncı âyetindeşöyle emir buyurmuştur:«Allah'a ve O'nun Peygamberi Muhammed'e itaat edin.Aranızda çekişmeyin (Çekişmeyin ki) sonra zayıflarsınız, gücünüz de gider.
Sabırlı olun. Allah sabredenlerle beraberdir.»
a- Maddî Kalkınma
Maddî kalkınmada sabrın önemi kelimelerle ifade edilemeyecek kadarbüyüktür. Hepimiz biliriz ki, mad dî gelişme, fikir işçileri, teknik adamlar,san'atkârlar ve moral gücünü sağlayacak İslâm bilginleri aracılığı ile ve cemiyetin sahip olduğu yeraltı veyerüstü kaynaklarının değerlendirilmesi ile mümkündür. Bütün bu seçkinkadroların yetiştirilmesi, kalkınmaya muhtaç bölgelerde imkânsızlıklariçerisinde hizmet verilebilmesi, sık sık tekrarlanan vecizelerle değil, inançlave aklın rehberliğinde gösterilecek sabırla mümkündür.
Elbetteki idarecileri, teknik kadroları, ilim adamlarısosyologları...çalışmalarda ve ilmî arştırmalarda sabır gösteremeyen toplumgelişemez.
Cemiyet hayatındaki maddî gelişmede sabrın oynayabileceği büyük roldolayısıyladır ki, mukaddes kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'de yüce Rabbimiz şöyleemir buyurmaktadır: «Ey iman edenler! Sabredin, (Kendi aranızda vedüşmanlarınızla) sabır yarışı yapın. (İman ,küfür ve ülkeniz sınırlarını)gözetleyin. Allah'ın emirleri ve yasaklarına aykırılıktan korunun. (Böyleyaparsanız) başarıya erebilirsiniz.» (1)
B - Manevî Kalkınma
Gerçek manevî kalkınma İslâm Dini'nin insan doğasıyla örtüşen dirilticiiman ve yaşam kurallarının topluma hakimkılınması, Yaradanımızı egemenliğini tanımayan materyalist sistemler, kâfirler,münafıklar ve ahlâksızlıklarla mücadele edilmesi yoluyla gerçekleştirilebilir.
a - İslâmî kuralların toplumahakim kılınabilmesi gerçek mü'minlerin ömrünce İslâm'ı yaşaması, yaşadıkça dasabırla İslâmî yaşayışa çağırması ve lüzumlu kültürel müesseselerin kurulmasıile mümkündür.
Devrimizde mü'minlerin bu vazifelerini gerçek anlamıyla yapabilmeleriiçin kültür cihadına çıkmaları ve bu cihadı sabırla sürdürmeleri lâzımdır.
Cihadın gereği olarak da cemiyetinfarklı kesimlerine hitabeden gazete ve mecmualar çıkarmaları, filim şirketleriözel okullar veüniversiteler kurmaları, talebe yurtlan inşa etmeleri,yayınevleri açmaları, broşürler dağıtmaları, va'zlar ve konferanslar verdirmelerizaruridir.
Ayrıca değişik hayır müesseselerinde vazifeler alarak toplum huzurunaçıkmaları, çocuklarını çok iyi yetiştirmeleri, münevverlerini(aydınlarını)çoğaltmaları, toplum iktidarını elde edebilmek için lüzumlu demokratikmüesseseleri kurarak gerekli teşebbüsleri yapmaları- lâzımdır. Daha da önemlisibulundukları köyde-şehirde, büroda-mektepte, fabrika ve atölyede ciddî birerMüslüman olarak örnek olmaları lâzımdır.
Bütün bunlar, sönen heyecanlarla değil sabrın aşk haline getirilmesiile yapılabilir.
Bunun içindir ki Rabbimiz «sabrediniz» buyurmakta ve kendisine şöyleceyakarmamızı öğretmektedir:
«... (Ey) Rabbimiz! Üzerimize sağnak sağnak sabır yağdır. Ayaklarımızısağlamlaştır. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.» (2)
Evet üzerimize sabır yağdırmasını Mevlâmızdan istemeye muhtacız. Çünküsabırlı kul olma denemesinden geçmeden ebedi saadete ermek mümkün değildir.
Al-i İmran Sûresi Âyet 141 :«(Ey Mü'minler!) Yoksasiz, Allah içinizden cihâd edenleri sınayıp bilmeden sabredenleri denemedengeçirip bilmeden Cennet'e gireceğinizi mi sandınız?»
Muhterem Mü'minler!
b - Manevî kalkınma için batıl inançlar ve sistemlerle, cahiliyaşayışları meslek tutmuş materyalistler ve ahlâksızlarla da mücadelegereklidir.Bu da inançla ve sabırla olur.
İslâm Dini'nin, olgun aklın ve ilmin red ettiği davranışlar,işler veüretimlerle bizzat atılım yaparak,sözlüve yazılı çatışmaya girerek, nefret oluşturarak ve daha da önemlisi sabırgöstererek karşı durmayan hattâ bu uğurda her türlü cefaya katlanamayantopluluk, mücadelesizliğinin cezasını şüphesiz dünyada küfre ve zulme boyuneğmekle, âhirette ilâhî azaba uğramakla çeker.
Bu gün cemiyetimizin iman ve ahlâk bakımından artık ıslâh edilmez birdurum arzettiğini ileriye süren mü'minler, İslâm'ı kendi varlığında temsiledemeyen; şuurlu sabrı tembelliğe, eyyamcılığa feda eden ve terbiye kanunlarımbilmeyen mü'minlerdir.
Sabır göstermeksizin başarıya ulaşmış tek bir insan ve tek birtopluluk var mıdır?
Peygamberler bile görevlerini ancak sabır zırhına bürünerekyapabilmişlerdir.Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed de insanları Hakk'a çağırıpBatıl'lardan sakındırmada arzuladığı zaman istediği sonucu alamamış, bu sebepleüzüntüye kapılmıştır.
Allah zülcelâl O'na acele etmemesini, sabır göstermesini muhtelifKur'ân âyetlerinde şöylece emir buyurmuştur:
[«Güzelce sabret.»
«Rabbin için (güzelce) sabret ve onlardan hiç bir azgın günahkâra vekâfire boyun eğme.»
«Senden önce gelen peygamberler de yalanlandı. Ancak yalanlanmalarınave zulmedilmelerine karşı (da yanmada) sabrettiler. Nihayet yardımımız onlarayetişti...»
«O halde sen de esenden önceki azm-ü sebat sahibi peygamberler gibisabret...»] (3)
İyice bilmeliyiz ki batılperestlerin ve ahlâksızların başarıları dabatıllarında ve ahlâksızlıklarında gösterdikleri olumsuz sabır sebebiyledir.
Ferdî ve ictimaî gelişmenin, maddî ve manevî kalkınmanın ana sebebiolan sabır, Allah'ın emri ve Peygamberimizin öğüdü olduğu için ibâdettir.
Bu sebeple bizler İslâm'ın tanıttığı olumsuzlara değil, öğrettiğiolumlulara sabredeceğiz. Bir diğranlatımla şöyle de diyrbiliriz:Cehalette sabır yok. İlim tahsilinde sabırvardır. Bir lokmaya ve bir hırkaya sabır yok. Cemiyetimizde bir tek muhtaçinsan kalmaması için azimle çalışmada ve helâl rızık talep etmede sabır vardır.
Zulüm ve anarşiye sabır yok. Zalimlerle çatışmada, anarşistleri yolagetirmede sabır vardır.
Tembellikte, eğlence yerlerinde ve lâf meclislerinde sabır yok.Tarlada, fabrikada, laboratuarda ve iş yerlerinde alın teri dökmede sabırvardır.
Kâfirliğe razı olmada, münafıkça tavizler vermede sabır yok. Müslümanındindarlığı ölçüsünde belâlara uğrayabileceğini bilerek İslâm'ı yaşama ve yaymauğrunda sabır vardır.
Sunacağımız şu hadis ne kadar anlamlıdır:
Sa'd İbn-ü Vakkas (R.) anlatıyor. Allah'ın Resûlü'ne (S.) sordum: - Ya Resûlellah! En ağırfelâketlere uğratılan insanlar kimlerdir??
Şöyle buyurdu:
- Peygamberlerdir, sonra da inanç ve amel durumlarına göre dindarkullardır.
Kişi dindarlığına göre kulluk imtihanına tâbi kılınır.
Eğer dini (inancı) sağlam (ve amelleri çokça) ise uğratıldığımusibetler çok büyük olur.
Eğer dini (duyguları ve yaşantısı) zayıf olursa kulluk imtihanı dadindarlığınaa göre hafif olur.
Çok iyi biliniz ki (keffareti gerektiren) hataları olan kula yeryüzünde (rahat rahat) yürüyecek şekilde belâlar aman vermez. (4)
Mü'minler!
İslâm Dini'nin emirleri ve yasaklarını tatbik etmede, olgun aklın vemüsbet bilimin gerekli gördüklerini uygulamada sabır gösterelim.
Ölünceye kadar sözlerimiz, davranışlarımız ve işlerimizden sorumluolacağımız için sabır, gerçek Müslümanlığın şartı, âhiret saadetinin sebebidir.Peygamberimizin ifadesiyle de «Sabır imanın yansıdır.»
Hutbemizi bir âyetmanâsıyla bitiriyorum:«(Ey Peygamber!) Allah anılınca kalpleri huşu ile dolan,kendilerine isabet eden zorluklara, sabreden, namazı dosdoğru kılan vekendilerine rızıklandırdıklarımızdan (Allah için) harcayan itaatkâr, mütevazıkullan (dünya ve âhiret saadeti ile) müjdele.» (5)
1) Bakara, 200.
2) Bakara, 249.
3) Mearic 5; İnsan,24; Enam 34; Ahkâf, 127.
4) İ. Mace, Hn. 4023.
5) Hac, 34-35.