İnsan olmaları bakımından eşit olan erkekle kadın rûhî ve biyolojik yönden farklıdır. Kur’ân’ın yukarıda değinilen sunumuna göre onların her biri Zevc’dir; birbirlerinin eşi ve bir bütünün biri diğerini tamamlayan parçalarıdır.
Bismillah...
İnsanı yüceltici özelliklerle donatarak yaratan Allah'a hamd ederim. Allah'ın istediği insan tipini örneklendiren Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed'e Salât ve Selâm ederim.
Bütün varlıkların yaratıcısı olan Yüce Allah,insanın da hâlikıdır.Allah, insanı en güzel kıvamda yaratmıştır.Bütün yeryüzü varlıklarını,güneşi, ayı ve yıldızları da onun için halk etmiştir.[1]
İnsan özgün varlıktır. Onun için özel fıtrat/yaratılış yasaları konmuştur.Daha açık bir anlatımla insan Rabbimiz tarafından "Güzel amel" yarışına çıkarılan bir yaratık olduğu için onun tabîatına/doğasına bütün güzellikler/hayırlar ve çirkinlikler/şerler kodlanmıştır.[2] Ona irade gücü verilmiştir.[3] Fıtratındaki güzellikleri açığa çıkararak hayatına hâkim kılması için insana kendi cinsinden seçilen Peygamberler gönderilmiştir.[4] Böylece o, Peygamberler teblîği olan İslâm'la ilâhî terbiye altına alınmıştır.
Fıtrat ve İslâm çizgisinde yaşayan insana ebedî Cennet vaad edilmiştir.[5] Fıtratında potansiyel olarak var olan şer güçleri kullanarak çirkinliklere yönelecek ve kendi başına buyruk olarak seküler yaşam sürecek olan insana da dünyada "Dar bir hayat" ,âhirette de Cehennem mukadder kılınmıştır.[6]
***
İnsan, iradesini kullanarak doğasına kodlanmış güzellikleri, Peygamberler teblîği olan ve nihâî yasalarını Kur'ân'ın oluşturduğu İslâm'la yaşayamazsa denge kuramaz ve kuramadığı ölçüde de problemler yaşar.
Yüce Allah ebedîlik takdir ederek Ehsen-i takvimle Esfel-i sâfilin arasında gidip gelebilir kıldığı insanı erkek ve kadın olarak yaratmıştır.[7]Allah Kur'ân-ı Kerîm'de erkek ve kadını Ezvac olarak vasfeder ve her birine Zevc, der.[8] Zevc, meselâ bir çift ayakkabının her bir teki gibi bir bütünün tam yarısı gibidir.Bu sebeple erkek kadının,kadın da erkeğin eşi,tamamlayıcı eşitidir.Dolayısıyla erkeksiz kadın ve kadınsız erkek yarımdır; tek başlarına hayatî ihtiyaçlar için gerekli olan bütünü oluşturamazlar. Nitekim Peygamberimiz zengin olsalar da erkeksiz kadını ve kadınsız erkeği yoksul olarak nitelemiştir.[9]
Erkek ve kadın, kendilerini birbirlerini tamamlayacak parçalar olarak görür,fıtrat ve fıtratı besleyen İslâm çizgisinde yaşarlarsa mesûd olurlar.Yarışa girmeye ve birbirlerinin alanlarına müdahale ederek çatışırlarsa mutsuz olurlar, âhiret hayatları da zarar görür.
***
Târih boyunca, birbirleriyle örtüşen Fıtrat - İslâm çizgisinden sapan insanlar,güçleri ölçüsünde birbirlerine hâkim/egemen olmaya çalışmışlar,zulümler yapmışlardır.Kölelik düzenleri oluşturmuşlardır.Erkekler arasında görülen hâkimiyet mücadelesi,erkeklerle kadınlar arasında da yaşanmış fakat bu mücadele, - bedenen zayıflıkları ve rûhen incelikleri sebebiyle olacak- genelde kadınlar aleyhine gelişmiş,kadınlar mağdûr ve mazlûm olmuşlardır.
***
Yüce Rabbimiz, insanın insan üzerinde hâkimiyet kuracağını bildiği için, uygulanması halinde denge oluşturacak kânunlar/yasalar koymuştur.Bu yasalar, tanınmadığı veya değişik dönemlerde bazı İslâm ülkelerinde yanlış anlaşıldığı veya irade zaafıyla tamamen ya da kısmen uygulanmadığı için insan kaynaklı problemler devasalaşmıştır.
Genelde insanı özelde kadını konu alan Sosyal Bilimler mevcûd yapının fotoğrafını çekmekle birilikte çözüm üretememektedir.Yeni yeni problemlerin oluşmasını da engelleyememektedir. Üretilen çözümler Allah'a ve âhiret hayatına îmanla irtibatlandırılamadığı için kalıcı faydalar da sağlayamamaktadır.
Batı dünyasında bilek gücüne ihtiyacın azalması ve üremesiz cinselliğin yaşanır olmasıyla kadınlar lehine gelişmeler olacağı sanılmışsa da gerçekleşmemiştir.
Bu arada ifade edelim. Kadın, İslâm dünyasında da mağdur edilmekle birlikte o,daima insan olarak değerlendirilmiştir ve ana olarak da yüceltilmiştir. Meselâ İslâm kadını ondört asırdır ana-babasından, eşinden ve kardeşlerinden mîras alabilirken batı kadını ondokuzuncu asrın başlarına kadar bu haktan yoksundu.[10]
***
Bu girişten sonra Teblîğ konularına gelebiliriz.
Toplumsal Cinsiyet ifadesine uyum sağlayamadığımızı ifade edelim.
İnsan merkezli/eksenli çalışma yapan sosyal bilimler erkek ve kadını konu almakta ise de kadına ilişkin mevzular ağırlığı oluşturmaktadır.Bunlar arasında şu konular öne çıkmaktadır:
Kadın erkek ilişkileri; aile içi rollerdeki değişiklikler ve dönüşümler
Çalışma alanındaki zorluklar
Kadınlara yönelik şiddet
Boşanmalar
Kadın cinselliği
Sivil toplumda kadın kuruluşları
Kadınların siyasete katılmaları
Fıtrat-İslâm birlikteliğinden sapılması halinde aynı problemlerle karşılaşılacağından bu konuların farklı kültür dünyaları içinde yer almasını da tabîi karşılamak gerekir.
Soyut tespit ve teşhis çare değildir, çözüm de üretemez. Problemleri oluşturan zihin yapısıyla çözüm üretilemeyeceğinden biz çözümü Fıtrat-İslâm ikilisinin beraberliğinde görüyoruz. Burada hatırlatmamız gereken önemli husus şudur:
İlâhî imtihan gereği Hakka ve Batıllara/gerçek doğrulara ve eğrilere eğilimli insanlar ve onların oluşturduğu Bâtıl sistemler olacağından zulümler durmayacak,dolayısıyla problemler de çeşitlenerek devam edecektir.Bu sebeple amacımız, Fıtrat-İslâm doğrultusunda âdil bir çizgi izleyerek problemleri en aza indirmek ve dünya hayatları yanı sıra ebedî hayatlarını mesûd etmek isteyeceklere çözümler üreterek yardımcı olmak olmalıdır.Bu gaye ile yukarıda değinilen konulara Fıtrat - İslâm çizgisinde eğilmeye çalışacağız.
I Erkek-kadın ilişkileri/Aile rollerinde değişiklikler ve dönüşümler
İnsan olmaları bakımından eşit olan erkekle kadın rûhî ve biyolojik yönden farklıdır. Kur'ân'ın yukarıda değinilen sunumuna göre onların her biri Zevc'dir; birbirlerinin eşi ve bir bütünün biri diğerini tamamlayan parçalarıdır. Yüce Allah onları bu şekilde yarattığı için onlara yönelik yasalar da eşitliği ve farklılığı yansıtıcı niteliktedir.
Meselâ:İslâm Dîni'nin îman esaslarına inanmada; can, mal ve özel hayat dokunulmazlığı gibi haklara sahip olmada; namaz,zekat ve adalet gibi görevleri yapmada; zulüm faiz ve zina gibi yasaklardan sakınmada; insan öldürme, zina ve hırsızlık gibi suçların cezalarında eşittirler. Yaptıkları iradeli işlere göre de Âhiret hayatlarında eşit şartlarda sorgulanacak, azaplandırılacak ve mükâfatlandırılacaklardır.
Onlar, rûhsal ve biyolojik yönden eşitsizlikleri sebebiyle bazı görevler ve bu görevlere bağlı haklarda farklıdırlar.Örneğin kadınlar âdet görmeleri sebebiyle ana ibâdet olan namazla ve evlilikte kadınlık görevleriyle mükellef tutulmamışladır.[11] Daha kolay iftira edilebilir oldukları için namuslu kadınlara zina iftira edenler cezalandırılmışlardır.[12] Doğum, emzirme ve temyiz çağına kadar büyütme onlara has/özgü kılındığı için nafaka kazanımı ile yükümlü kılınmamışlardır.[13] Taciz ve tecavüzden korunabilmeleri için,nitelikleri belirlenmiş örtünme ile görevlendirilmişlerdir.[14] Kadınlar için ev merkezli toplum hayatı önerildiği söylenebilirse de aşağıda açıklanacağı üzere yönetim hakları da korunmuştur.
Erkekler evlilikte mehir ve nafaka ile, boşanmada tazminatla ve fakir ana babalarının bakımı ile görevli kılındıklarından evlad olarak vâris olurlarken iki katı mîras alırlar.[15] Boşamada doğrudan yetkilidirler. Kadınlar ise mahkeme/yargı yoluyla boşanabilirler.[16] Bedenen daha güçlü kılındıkları için de meşrû silahlı savaşta öncelikli olarak görevlidirler. Farklılıkları sebebiyle erkeklere sınırlı çok eşlilik izni de verilmiştir.[17]
Burada amacımız tam bir kıyas yapmak olmadığı içi verilen misalleri yeterli buluyoruz.
Eşitlik ve farklılık yönlerine değinilen erkekle kadının doğal çizgilerini koruyabilmeleri ve ilişkilerini âdil bir zemine oturtabilmeleri için fıtratları çizgisinde yetiştirilmeleri ve yaşatılmaları gerekir.
Bunun içindir ki Fıtrat dîni olan İslâm:
Erkek çocuğunun erkek ,kız çocuğunun da kız çocuğu olarak yetiştirilmesini emretmiş ve bunu Peygamberimiz aracılığıyla fiilen örneklendirmiştir.[18]
Giyimde - kuşamda, sözde ve davranışta ve hatta üstlenilecek görevlerde erkeklerin kadınlara,kadınların erkeklere benzemeye çalışmasını lâneti içeren bir dille yasaklamıştır.[19]
Cinselliğin de kendi cinsiyetleri doğrultusunda yaşanmasını emretmiştir.Bunun içindir ki karşı cinsler arasında evlilik meşrûlaştırılmış, livata/homoseksüellik ve lezbiyenlik yasaklanmıştır.[20]
Yukarıda özetlediğimiz eşitlik ve farklılıklar gözetilerek görevlerin ve hakların belirlenip üstlenilmemesi, yetiştirmeyi de içine alan benzeşme şekillerinden kaçınılmaması ve şiddet içermedikçe homosüksüelliğin ve lezbiyenliğin temel haklardan görülmesi, kadın erkek ilişkilerini tabîi mecrasından saptırmıştır.Ailede ve sosyal hayatta görev değişiklileri ve dönüşümlerine neden olmuştur.
Bu nedenle çözüm özetlenen Fıtrat-İslâm çizgisindedir.
II Çalışma alanındaki zorluklar
Çalışma alanı erkekler için de kadınlar için de zorlukları içermekle ve bu zorluklar bir ölçüde tabîi olmakla birlikte kadınların bu alandaki problemleri daha çok ve daha boyutludur.
Hayatî ihtiyaçları için - özel hallerinde bile - evlerinin dışında çalışma mecbûriyetleri, adaletli ücret alamamaları, gereğince hak arayamayışları, çalışma hayatında cinsel tâcizlere ve tecavüzlere uğramaları, çalışma sebebiyle evliliğe yönelememeleri,evlilik hayatında cinselliklerini gereğince yaşayamamaları; sürekli koruyucu önlemlere başvurdukları için sağlıklarını risk etmeleri, eşleri dışındaki partnerlere eğilim duymaları ve duyulmaları, çalışma hayatı dışında ev işlerini üstlenmek zorunda kalışları başlıca problemlerini oluşturmaktadır. Doğurdukları çocuklarını çocuk yuvalarında ve bakıcılar elinde ana ilgisi ve şefkâtinden yoksun bırakarak büyütmeleri ise rûhsal yönden daha da yıpratıcı problemlerini oluşturmaktadır.
Kadının ev dışında çalıştırılması toplum için de problem oluşturmaktadır. Çünkü kadının çalışması genel işsizliği artırarak işsizlik problemini daha da karmaşıklaştırmakta ve çözümsüzleştirmektedir.Üstelik çalışan gelirli kadınla işsiz erkeğin oluşturduğu ailelerde, görev değişimleri, bunaltıcı ve kavgaları tetikleyici psikolojik sorunlara da sebebiyet vermektedir.
Çalışma alanındaki bütün bu problemler, Fıtrat'a ve İslâm'a uygun geleneksel görev bölüşümünden sapılarak kadının ev dışında çalıştırılması ana sebebine dayanmaktadır. Kadını asalak görmek, ucuz iş gücü olarak kullanmak, cinselliklerini sömürmek, tekstil ve kozmetik sanâyinde tüketici kılmak vs. bu ana sebebi oluşturucu unsurlardır.
Çare, Fıtrat ve İslâm çizgisinde kadını yalnızca ihtiyaç duyulabilecek alanlar için yetiştirmek, ,başta eşlik ve analık olmak üzere ev içi çalışmalarına sevketmek ve toplumun yaralanacağı kültürel aktivitelere ve sivil örgüt çalışmalarına yönlendirmektir.
III Kadınlara yönelik şiddet
Analar olarak değilse bile kız çocukları ve eşler olarak kadınların mâruz kaldığı şiddet ilk insan topuluklarından beri devam etmektedir.Târihler boyunca zayıf erkeler de zulme uğratıldıkları, hatta köleleştirildikleri için şiddetin sebebi erkek egemen yapı değil ama daha çok erkeklerin oluşturduğu Tağûtî yapıdır. İslâmî perspektiften bakıldığında bu yapının iki ana özelliği vardır.
Kişiler, Melekler tarafından tescil edilip yakın çekimle filme alınan iradeli bütün sözleri,davranışları ve işlerinden sorgulanıp ceza göreceklerine veya Cennet ile armağanlandırılacaklarına inanmazlar ve özellikle de vurdukları darbelerin aynısının kendilerine vurulacağını ve kıydıkları canlara karşılık canlarının alınacağını bilmezler ise, yasal bir takım engeller ve polisiye tedbirlerle onların genelde bütün zayıf insanlara ve özelde kadınlara yönelik şiddetleri önlenemez.Nitekim engellenememektedir.
Kadınların dolaylı olarak mâruz kaldığı bir şiddet türü daha vardır ki -mânevi bir şiddet olarak yaşandığı halde- genelde insanlığın,özelde kadınların çoğunluğu tarafından bile bilinip dile getirilmemektedir. O da suç işleyenevlatlara veya kocalara verilen uzun süreli hapis cezalarının sebep olduğu mânevî şiddettir. Aynı şekilde evlatları veya kocaları kazaen veya kasden öldürülen kadınların almaları gereken tazminattan kısmen veya tamamen yoksun bırakılmalarının neden olduğu şiddettir:
Batılı ülkelerin ve onları izleyen memleketlerin uzun hapisli ceza sistemleri,suçların ve cezaların şahsîliği ilkesine ,dolayısıyla da insan doğasına aykırıdır.[22] Bu sistemde uzun süreli hapis cezaları alan evlatların analarının, tutukluluk süresince yürekleri yanmaktadır. Kadın eşler de vefasızlığı içeren boşanma ile uzun süreli kocasızlık arasında çırpınmaya mahkûm edilmektedir. Değinilen kazalı ölümler ve kasdî öldürmelerde ise yeterli tazminat alamama sebebiyle mânevî mağduriyetler yanında maddî yoksulluk da yaşanmaktadır.Bütün bunlar da mânevî şiddettir.
Fıtratla kaynaşan İslâm düzeninde olduğu gibi Had'ler[23] ve Kısas yoluyla cezalar kısa süreler içinde verilse; hata yoluyla ölümlerde Nisâ 92 ile öngörülen diyet/tazminat uygulansa ve kasdî öldürmelerde, ölüm cezası yanı sıra katilin vereceği, kadın eş dahil maktülün varislerinin alacağı tazminat alternatifi sunulsa, değinilen mağdûriyetler oluşmayacak,oluştuğunda da giderilecektir.[24]
Kadının Dövülmesi
Maddî ve mânevî boyutları ile bütün işkence türleri şiddeti çağrıştırıyorsa da ilk akla gelen de dövülmedir.İslâm zaviyesinden bakıldığında dövme de zalim bir şiddettir;zulümdür ve haramdır.Pek tabîdir ki Kısas'ı gerektiren bir suçtur.
Peygamberimizin "Allah'ın kadın kullarını dövmeyiniz." [25] buyruğu ile
dövme bütün türleriyle yasaklanmakla birlikte ailede kadının zinasına ilişkin olarak yapılabilirlik istisnası vardır. Bazı bilinçsiz Müslüman tipler, zinayla ilgili bu istisnayı genelleştirerek uygulayabilmekte ve bu durum İslâm karşıtlarınca da
istismar edilmektedir.Öneminden ötürü bu konuyu biraz daha ayrıntılı olarak sunmak istiyoruz.
Cinsel Kıskanlıkla veya Bir Başka Sebeble Kadın Dövülebilir mi?
Yukarıda değinildiği üzere,İnsana yönelik mânevî işkence yanı sıra fiziksel şiddet de zulümdür ve haramdır.Özellikle kadınlara yönelik dövme şeklinde ki şiddet de, Peygamberimiz Hz.Muhammed'in diliyle kesinlikle yasaklanmıştır.Yaralamayacak biçimde dövebilir olmanın onaylandığı tek suç/günah zinadır.
Karısının zinasına tanık olan ve bu ilişki sonucu hâmile kalıp kalmadığından şüphe duyan kocanın rûhsat olarak baş vurabileceği bir işlem de dıştan bakıldığında fark edilmeyecek biçimde dövmektir.
Dövme konusunu anlayabilmek için, Kur'ân'da genelde zina ve zina iftirası cezası olarak sopa ile dövme konusunun geçtiği Nûr sûresin ikinci ve dördüncü âyetleriyle özelde kadın dövme konusunun geçtiği tek yer olan Nisa sûresinin 34. âyeti ve bu âyete açıklık getiren hadîsi incelemeliyiz. Anılan âyette şöyle buyrulur:
"Erkekler kadınları, Allah'ın kendilerini birbirinden farklı/üstün kıldığı yetenekleri kullanarak ve mallarından harcamalar yaparak koruyup gözetirler.[26] Erdemli kadınlar evlilik sözleşmesinin gerektirdiklerine itâat ederler. Allah'ın (haklarını) korumasına karşılık onlar da kocalarının yokluğunda kendilerini cinsel haramlardan korurlar.[27] Nüşûz'undan; evlilik akdinin gereklerini yapmamaları ve cinsel haramlara düşmelerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verebilir,(zina yoluyla hâmile kalıp kalmadıklarını tespit için) yataklarında yalnız bırakabilir ve onları dövebilirsiniz. Uygulanacak bu yöntemlerden sonra size itâat ederlerse onlara yüklenmek için bir sebep aramayın. Allah gerçekten çok yücedir, çok büyüktür."[28]
B u âyete göre örneğin evlilik akdinin ve toplum örfünün gerektirdiği aile içi
görevleri yapmayan, sözlü veya fiilî bir şekilde baş kaldırarak aile içinde problem olan ve de dini-tıbbî mâzereti olmaksızın ısrarla kadınlık görevlerinden kaçınan kadına hoş görülü davranılarak öğüt verilebilir.[29]
Fiziki olarak saldıran kadına ise aynı şekilde fiziki olarak mukabele edilebilir. Şüphe uyandırıcı ilişkilere giren veya zinaya bulaşan kadınla ise gayr-ı meşrû çocuk edinip edinmediğini öğrenmek için cinsel ilişkiye girilmeyebilir ve yaralamayacak şekilde dövülebilir.
Dövülebilir diyoruz,çünkü dövme şeklinde yapılması gereken bir vazîfe yoktur.
Veda haclarında bu âyete ışık tutan açıklamalarında Peygamberimizi şöyle buyurmuşlardır:
"Ashabım! Kadınlarınıza iyi davranmanızı/ iyi davranılmasını öğütlemenizi tavsiye ederim.Zira onlar sizin gözetiminiz altındadır.Fahişe-i mübeyyine/zina yapmadıkça onlara karşı yerici ve zarar verici bir şekilde davranma hakkınız yoktur.Eğer zina ederlerse,onları yataklarında yalnız bırakabilir ve onları yaralamayacak şekilde dövebilirsiniz."[30]
Konunun öneminden ötürü pekiştirelim. Açıklanan âyet ve hadîse göre
kadın, eşini derinden tedirgin eden şüpheli ilişkilere girmesi veya zina yapması sebebiyle dövülebilir. Dövme çözüm üretemiyorsa İslâm Toplumu'nda Liân'a gidilebilir.[31]
***
Burada şu notu düşürmeyi de gerekli buluyoruz:
Sevgili Peygamberimiz Kur'an'ı uyguladı.Bu amaçla meşrû kılıcı şartları oluştuğunda savaştı,yaraladı ve öldürücü darbeler vurdu.Ama eşlerini asla dövmedi, istese de dövemezdi.Çünkü onun eşleri zina yapmadı.Dövme, boşama yoluna gidilmemesi/ gidilememesi durumda izin olarak bir alternatifti.[32]
Kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi veya daha gerçekçi bir yaklaşımla azaltılabilmesi için adaleti ve merhameti önceleyen Fıtrat ve İslâm çizgisine;inanç eğitimi ve Kısas sistemine dönülmesinden başka çare yoktur.
IV Boşanmalar
Boşanmalar dünyada ve ülkemizde artık pek çok görülen sancılı toplumsal gerçeklerimizden biridir. Aile hayatındaki rollerde değişikler ve dönüşümler gibi boşanmalarda da sanıldığı gibi kadınların iş alanına girmeleri veya üremesiz cinselliğin yaygınlaşması gibi birkaç sebebe değil,özellikle ülkemizde aşağıda değinilecek pek çok ailevî probleme dayanmaktadır:
Ahlâk ve karakter uyumsuzluğu,
Yaş farkı, Kültür ve eğitim farkı,
Gereksiz kıskançlık ve -kompleksler,
Maddî beklentilerin yetersizliği,
Cinsel problemler,
Eşlerin birbirlerinin ailelerine ilişkin tenkitleri,
Birbirlerinin sevgi ve ilgisini yetersiz görmek,
Dîni anlama ve yaşayış biçiminde farklılıklar,
Eşler hakkında çevre dedikoduları,
Çocuksuzluk,Sevgi kültüründen yoksulluk.[33]
***
Modern dönemlerde îman zaafıyla birlikte yaygınlaşan zina, eşcinsellik ve lezbiyenliğe paralel olarak kutsal niteliği zedelen aile hayatının, kurulması gibi yaşatılması da büyük bir problem oluşturmaktadır. Bu sebeple aile hayatının oluşturulması ve yaşatılması konusuna eğilmek ve boşanmaları âdil bir zemine oturtmak için çalışmalar yapılması gereği açıktır.
Bu sebeple biz insanlık için alternatif bir çıkış yolu oluşturabileceğine inandığımız Fıtrat'la örtüşen İslâm çizgisine değineceğiz.
Yüce Allah ilk insan Âdem'i eşi ile birlikte yaratmıştır. Bu sebeple karşı cinsle birliktelik oluşturma arzusu fıtrîdir/yaratılıştandır. Bütün Peygamberlerin ortak teblîği olan ed-Dîn aracılığıyla bu duygu evliliğe yönlendirilmiştir.Böylece Kur'ân'daki adı İslâm olan ed-Dîn aracılığıyla toplumlar aile gerçeği üzerine oturtulmuştur.[34] Meselâ; insanlığa gönderilen son ilâhî mesajlar manzûmesi olan ve geçmiş kutsal kitapların özünü içeren Kur'ân'da bir defa evlendirme ve iki defe evlenme emri verilmiş olmakla birlikte bütün toplumsal sistem aile yapısına yönelik olarak kurulmuştur.[35] Aile yüceltildiği gibi onu yaşatıcı kurallar da konulmuş;eşlere mütekabil görevler yüklenmiştir.[36]
İslâm Dini'nin Evilikle İlgili Kuralları
İslâm Dini'nin evlilikle ilgili kurallarını şöylece özetleyebiliriz.
Şiddet kullanarak veya çok yönlü baskı uygulayarak gerçekleştirilecek evlilikler geçersizdir.Peygamberimiz,babaları tarafından baskı kurularak evlendirilen ve şikayetlerini kendisine ileten dul ve bakire kadınların nikâhlarını geçersiz saymıştır.[37]
Taraflardan birinin Allah'a Şirk/ortak koşar olup olmadığı,[38]nesep-süt akrabalığının var olup olmadığı,baskı yapılıp yapılmadığı,ilişkiye engel olucu bir kusurun veya hastalığın bulunup bulunmadığı ve taraflardan birinin zinacı olup olmadığı.
Bütün bunlar araştırmalıdır.Örneğin süt kardeşler evlenemezler.[39] Bir tarafın ateist veya putperest olduğu evlilik gerçekleştirilemez.[40]Tövbe edip zinadan korunduklarını kanıtlanmadıkça, taraflardan birinin zinacı olduğu evlilik geçersizdir.[41]
6- Evlikle ilgili bütün bu işlemleri kayda alacak ve baş vuru halinde hakları sağlayacak ve sonuçlandıracak Kamu Otoritesi bulunmalıdır.Örneğin kadının mehirinin ve nafakasının verilmemesi, terkedilmesi, anal ilişkiye zorlanması,sadizm uygulanması ,boşanma tazminatının veya mîras hakkının verilmemesi durumunda baş vuracağı Yetkili Kurumlar olmalıdır.[45]
Aile yuvasını oluşturucu ve yaşatıcı bütün bu şartlar, Rabbimizin Kur'ânî buyrukları ve Peygamberimizin uygulamaları ile belirlenmiştir.[46]
***
İslâm evliliği ve aile yuvasını yüceltmekle, eşlere yüklediği güzel geçime ilişkin kuralları ibadetleştirmekle birlikte, gereğinde boşanma kurumunu da onaylamıştır.Çünkü o,insanın duyabileceği ihtiyaçları olumlayan Fıtrat düzenidir.
Boşanmaların boşanma safhasında işkenceye dönüşmemesi ve boşanma sonrasında mağdûriyetlerin yaşanmaması için gerekli ve kolaylaştırıcı kurallar konmuştur.
Özellikle ülkemizdeki uygulamalarda taraflardan birinin karşı çıkması durumunda boşanma işlemi yıllarca sürünceme de kalmakta,küçük düşürücü aile sırları ortalığa saçılmakta,çiftler evli-dul arası bir tür mânevî işkence içinde yaşamaktadırlar.
Hiç şüphesiz ideal olan, mâğdûriyetleri engelleyici bir yapı oluşturarak erkeğe ve kadına tek taraflı olarak boşama-boşanma hakkının verilmesidir.
Bu sebepledir ki İslâm, evlilik öncesi ve sonrası için önlemler almıştır. Meselâ erkeğe mehir,ailenin kuruluş masrafları, nafaka ve boşama tazminatı yüklenmiştir.Kocasının onayı olmaksızın yargı yoluyla boşanmayı talep etmesi durumunda kadına da aldığı mehiri geri vermesi ve boşanma tazminatından vazgeçmesi istenmiştir. Ayrıca boşama ve boşanma hakkının taraflarca kullanılmaması hâlinde Mahkeme yolu da açık tutulmuştur.
Kur'an'ın Talâk sûresi ile Bakara sûresinin 228-233. âyetleri boşama-boşanma ile ilgilidir.
Biz, şimdi insanlığın örnek alabileceği âdil bir düzen olan bu Kur'ânî yapıyı özetleyerek sunmaya çalışacağız.
Kur'ân-ı Kerîm'e göre kadın nasıl boşanır?
Yüce Rabbimizin insanlara yönelik nihâî yasalarını (emirleri ve yasaklarını) ihtiva eden Kur'ân-ı Kerîm, değinildiği üzere insan ve toplum hayatını evlilik üzerine oturtmuştur. Bu sebeple Kur'ân-ı Kerîm'de özel olarak evliliğe değil boşanmaya vurgu yapılmıştır.
Rabbimiz boşamaya/boşanmaya izin vermiş, öneminden ötürü boşamayla ilgili kuralları Sevgili Peygamberimize bırakmadan bizzat açıklamıştır.
Konuya ayrılan Talâk sûresinin ilk iki ayeti ile[47] Bakara sûresinin alakalı beş ayetinde(228-232)[48] erkek tarafından boşama ve kadın tarafından boşanmanın nasıl yapılacağı bildirilmiştir.
Değinilen yedi ayette konu üç defa Allah'a ve ahiret gününe îman ile irtibatlandırılmıştır. Boşa
Ali Rıza DEMİRCAN